BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS

3 Haziran 2011 Cuma

29 Nisan 2011 Cuma

Var Olmak

"Var olmak" zor zenaat.

Var olmak taraf olmak demek.
Var olmak yorum yapmak demek.
Var olmak "var olduğunu" dile getirmek demek.
Var olmak egonu öcü olarak görmemek, ama gördüğünü de doğru göstermek demek.
Var olmak tercih etmek demek.
Var olmak hata yapmak demek.
Var olmak var olduğunu bilmek demek.
Var olanı sevmek daha zordur insanlar için. Yok olduğunda, nötr olduğunda çok sevilebilirsin. Bu yüzden var olmak var olmanın sorumluluğunu kaldırabilmek demek.
Var olmak kendini sevmek, kendine sahip çıkmak demek.

Her gün var olmanı engellemeye çalışan binlerce sosyal normun altında ezilmiyor musun sen de?
En son ne zaman var olduk?

28 Mart 2011 Pazartesi

Başkalarının Hataları


Başkalarının hataları adı üstünde "başkalarının" oluyor.
Ve başkalarının hataları başkalarına ait olduğundan benim kontrolüm dahilinde gerçekleşmiyorlar.
Ben başakalarının kontrol edemediğim hatalarını kendi hatalarımmış gibi görmeyi tercih ettim. Böylece ortada kontrol edilemez bir şey olmayacaktı ve ben daha güvende olacaktım. Eğer hata bendeyse benim kontrolümdedir. Bu yüzden tüm hatalar benimmiş gibi olsun istedim ki onları kontrol edebileyim.
Hırpaladım, hırpaladım, hırpaladım kendimi.
Kontrol etmeye çalıştıkça kontrolsüzlüğe bir adım daha yaklaştım her zaman.
En sonunda anladım: Başkalarının hataları "başkaları"na aitmiş. Ben başkası değilim ki...

24 Şubat 2011 Perşembe

O mu?

"İlk görüşte işte bu kız dediğim ve sevmek kelimesinin ona hissettiklerime karşı yetersiz kaldığı Aylin Yalçınkaya'ya ithafen..."


Her halinizle ve hatalarınızla kapısını çalabiliyorsanız

Her bokunuzu çekinmeden anlattığınız ve anlatırken de size beni yargılar mı acaba diye düşündürtmeyen kişiyse

İlgilenmiş olmak için değil, ilgilenmeyi yürekten istediği için sizinle ilgileniyorsa

Hayatınızla ilgili yeni bir gelişmeyi ona anlatmadan duramıyorsanız

Güzel giyindiğinizi gördüğünde ilk onun gözleri parlıyorsa

Onun kaybettiği bir şeyi siz kazanıyorken kendisini bir kenara itip sizi tebrik etmeyi ve yürüklendirmeyi başarabiliyorsa

Tüm başarılarınızda ilk tebrik eden ve

Tüm başarısızlıklarınızda ilk kucak açan kişi oysa

Tüm duygusal ilişkilerinizde objektif yorumlar yapabiliyorsa

Körleştiğiniz noktada ikinci gözünüz oluyor ve bunu sizi incitmeden yapabiliyorsa

Aranız kötü olduğunda bunu kimseyle paylaşmıyorsa

Defolarınızla sizi seviyorsa

Defolarınızı başkalarına ifşa etmiyorsa

Sizin hakkınızdaki en ufacık olumsuz bir eleştiri yapan kişinin hemen karşısında yer alıyorsa

Aynı şeyi 8978678 kez anlatsanız da dinliyorsa

Aynı şeyi 90897878 kez unutsanız da sizi affediyorsa

Tüm güzel anılarınızın vazgeçilmezi ise

O olmadan gittiğiniz kalabalık mekanlarda bir yanınız hep eksik oluyorsa

Aynı şeye bakıp aynı şeyi aynı anda düşünüyorsanız

"Ben varım" dediğinde varlığını çok derinlerinizde hissedebiliyorsanız

Onun mutluluğu, başarısı, huzuru sizin için de vazgeçilmezse... O mutsuzken siz mutlu olamıyorsanız


O sizin dostunuzdur
. Ona sımsıkı sarılın ve kaybetmeyin bu bağı.

Bence dostluklar da aşk gibidir. Ömrü boyunca en fazla bir kaç kişi yaşatabilir insana gerçek dostluğu.Ve üzgünüm ki çoğunuz dostum var diye kendinizi kandırıyorsunuz.

31 Ocak 2011 Pazartesi

Çatışmaların Ortasındaki Sevimli Bir Çocuk Yüzü

"Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece"

Yılmaz Erdoğan bu dizeyi beni görmüş de yazmış diye düşünüyorum yıllardır.

Sardım
Sarmaladım
Sarstım
Ağladım
İkna ettim
Engelledim
Ben hep kontrol ettim

O göz yaşlarından kocaman dirayetli bir kadın yaratmak gerekiyormuş, ama o kadın aynı zamanda çocuksu yüzünü her aynaya baktığında görecekmiş...

6 Ocak 2011 Perşembe

"BASİT"


Kendimi bulma çılgınlığım kendimi kaybetmeme sebep olmuş olabilir mi? Yaklaşık bir iki haftadır her gülümseyen insana şuursuzca mutlu musun ve kendinden memnun musun diye sormaktayım.
Birileri sürekli saldırıyor sağdan soldan sanki. Kendin olma der gibi bakıyor herkes. Herkes beğendiği bir parçamı çalıp geri kalanı sanki bir paçavraymışçasına kaçıyor. En değerlim alınırsa elimde kalanın bir paçavra olması anormal değil halbuki.
Baktığım yön alev almaya başlıyor.
Başaramadım "basit" olmayı. İçsel savaşlarıma yenildim. Oysaki kurallar belliydi. Düzen belliydi. Sen vardın. Varsın. Belliydi istediğin.
Belki de kötü değildi basit olmak. Yalın olmanın verdiği hazzı bilemedim ben.
Kimse beni terk etmeden ben kendimi terk ettim.
Benim yeni rüyalara ihtiyacım var.


Buraya nerden mi geldik? http://www.youtube.com/watch?v=CGCABDnt02s Bunu dinliyordum da. Simple girl bile olamayaşıma üzüldüm. Bana yakışan bir basitlik bile yok. Komik bence. Neyse yarın olsun da gülelim kandırıkçı dünyamızda. İş güç çok.

Bir Fenomen Olarak Teselli Sözcüğü "Takma"


Normalde ben de her yazı yazan kişi gibi önce yazıyı yazar ve en son başlığı belirlerim. Ancak bu sefer öyle olmadı. Dün gece yatakta bir sağa bir sola kıvranıp dururken birden bu başlık bir ampül şeklinde beynimde yanıverdi.
Son zamanlarda takma diyen kişilere taktım sanırım. Şu cümleyi çok duyar oldum bu ara " Neye üzüldün bilmiyorum, ama takma"
Neye üzüldüğümü bilmiyorsan, takılmayacak bir şey olduğunu nereden biliyorsun demek istiyorum bana bu cümleyi kuranlara. Ayrıca herkesin "takma eşiği" de farklıdır. Benim taktığım bir şeyi bir başkası takmaya değer bulmak zorunda mı?
"Annem hasta"
"Takma"
Yakınlarım yine kazık attı
"Takma"

Sevgilimden ayrıldım
"Takma"


Peki, tüm bunları takmayalım da. Ben sizler neleri takıyorsunuz merak etmekteyim. Birbirimizi duyarsız olmaya neden teşvik ediyoruz? "Takma" demek yerine, "takılacak bir şey var madem takarken yalnız olmadığını bil" mesajı verilse teselli olarak çok daha anlamlı ve kuvvetli olmaz mıydı? Duygularımızı yok saymak yerine onlarla baş etmeyi öğrenmek daha güzel bir çözüm olmaz mı?
Yavaş yavaş şu noktaya geliyoruz: Hakkımızı yesinler takmayalım, insanları kırıp geçelim takmayalım, ideallerimizi takmayalım, çevreymiş, insan haklarıymış, siyasetmiş hele bunları hiç takmayalım.

Peki neyi takalım a dostlar?