BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Ara

Yazamıyorum günlerdir. Bu da demek oluyor ki kendimden kaçıyorum.Düşünmekten, düşünerek üzülmekten kaçıyorum. Belki de bu kez yazabilmek için iyi hisler ve mutlu bir surat ifadesi arıyorum.
Dönem bittikten sonra bir süre hiçbir şey yapmamak ve bir şeyler yapmazken hızla geçmiş olduklarımı farkedebilmek istiyorum...
Sindirmek istiyorum hayatı. Hissettiklerimi sindirmek istiyorum. Yeni başlangıçlar yapmak istiyorum. Kendimle daha az kavga etmek, kendimi daha az eleştimek ve benliğime daha çok alışmak istiyorum. Mazoşist dünyamı sarsması gereken şiddetli bir deprem olmalı...
2 saatten fazla aynı şeyi hissedebildiğim günü görebiliriz umarım hep birlikte!...
Kısa bir aradan sonra daha güzel cümlelerle karşılaşabilmek ümidiyle...

19 Mayıs 2009 Salı

Aidiyetsizlik Boğuşmalarına Devam


Aidiyetsizliğin çıldırtıcı yanı normalize edilmiş bir hal alabilir mi?
Sosyal bir varlık olan insan (ki bu sıfat tamlamasından nefret ederim aslında) ait hissetmeden yaşayabilir mi?
Evet, ben yaşıyorum; ama yine de zaman zaman ait olacak bir şeyler bulduğumu da göz ardı edemeyiz.
Herkesi ve her yeri izlerken aidisyetsizliğim bir aidiyete dönüştüğünü farketmeye başladım. Yani ait olmama duygusuna ait olmuştum ben artık. Kim bilir belki de artık bilinçsiz olarak aidiyet dışı seçimlerim vardır.Onlar gibi olmamaya alışarak her şeyi öteki yaptığım bir dünyada sanrılarım ve mazoşist ruh halimle yaşamak ait olmaktan daha kolay geldi belki de...
Karmaşık gibi görünse de aslında masumane ve çocukça bir masal anlatıyorum şu anda size. Mutlu sonlar peşindeyim açıkça. Gerçekçiliğin mazoşist tavırla bileyemediği bir romantik akımın içindeyim...
Parçalanmış benlerden bir ben beğen ve as çamaşır ipine... İfşa et aidiyetimi...
Mandalım ne bileyim ben de...

14 Mayıs 2009 Perşembe

Susarak haykırırmış her defasında...
Nerden öğrendi kim bilir yarasına sessiz kalmanın acısını hafifleteceğini?
Hafifletiyor muydu peki?
Sanmam...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Yüzleşmek

Giderek daha çok susmayı öğreniyorum...Daha çok geçiştirmeyi, daha çok içime atmayı, daha az önemsemeyi...Daha yalnız olabilmeyi öğreniyorum...Daha az şeye bağlı kalabilme çabası veriyorum ve bağlı olduklarıma daha mesefeli oluyorum.
Nedir bu sürecin adı büyümek mi yani?
Hayır, insan doğasını öğrenip sahteleşmeyi ve hiçbir fanatizme hayatında yer vermemeyi öğrenmek bu.Yüzleşmek...
Her gün biraz daha yüzleşiyorum bana yaşatılanların bende hissettirdikkleriyle ve biraz daha kamçılıyorum kendimi. Yaralar çoğalınca acıya duyarsızlaşırım diye umuyorum, ancak yaraların ağırlaşması gibi bir tehlikem de var.
Kendimi düşünmeyi öğreniyorum...
Bana bencil ya da umursamaz olduğumu söylemeyin. En azından bu gerçekleri söyleyerek sizden daha dürüstüm. Siz aslında hayır dediklerinizin arkasına sığınıyorsunuz. O fanatik bağlılıklarınızla saklıyorsunuz yalnız olabilme, tek düşünebilme gerçeğinizi. Öte yandan da egonuz haykırıyor etrafta ben diye, ama görmüyorsunuz bile...Saklandığınız bizler egonuzu bastırıyor mu ki?...Yüzleşin...

1 Mayıs 2009 Cuma

Yalnızım, yalnızsın, yalnız, yalnızız, yalnızsınız, yalnızlar...

Bu kadar basit bir denklem.
Hala birilerine hissettiğiniz sonsuz güven mi var? Güldürmeyin beni.
Mutlak güvenle sırtımızı dayıyabileceğimiz birilerinin varlığı bizim yarattığımız bir kurmaca olabilir ancak.
Etrafımda, yakınımda milyonlarca insan olsa dahi ne değişebilir ki?...