BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS

6 Aralık 2009 Pazar

Yarı yolda kalan bir arabayı gideceği yere varsın diye ittirir gibi hayatı ittirmekten yoruldum.Belki de en çok ittirirken çevredekiler benle dalga geçmesin diye sorun yok ifadesi takınmaktan yoruldum.Her şeyden biraz veriyor bana hayat...Her şeyden biraz...

28 Kasım 2009 Cumartesi

Göründüğüm kadar "iyi " olamamaktan korkuyorum. Abartılmış olmaktan...Çok sevildiğimde de korkarım mesela...
Eğer görünen ben değilsen, bu benim suçum mu, beni büyük göreni suçu mu? Kendimi gül bahçesi vaat etmiş gibi sorumlu hissediyorum hep...

23 Kasım 2009 Pazartesi

Ucu Kapalı Monologlar 2

Ne zaman katletmediler ki mutluluğumuzu?
Ne zaman sadece iyi olmayı istemek yetti ki?
Masum bir kalp saklama çaban ne zaman bir ayrık otuna dönüşmene sebep olmadı ki?
Odanın içindeki malzemeleri kullanarak odada mutlu olmaya çabalarken, duvarlarımızı yıkıp mahremimizi teşhir ettiler hep....

15 Kasım 2009 Pazar

Bulutların Üstünde


Bir parça mutluluk ve huzur ararken dünyada dünya üstü bir tutkuya kapılıp, ilk defa bir parçadan öte bir mutluluğa eriştim.Üzerine tonlarca şarkı, roman, film üretilen "aşk" ve beyaz atlı prens gerçekmiş.Yitirildiğinde aklını kaybedeceğine inanma diye bir şey varmış. Egonun, korkuların her şeyin ötesine geçebilen bir duygu varmış.Bulutların üzerinde gezinmek doğruymuş.Dünyanın en güzel kokusu sevgili kokusuymuş ve ondan ayrı kalmak işkenceymiş. Ve insana bunları yazdıracak kadar şapşal, tatlı ve saçma bir hal aldırabiliyormuş aşk...

31 Ekim 2009 Cumartesi

Ucu Kapalı Monologlar

Sanki tam anlama erişince ermiş olacakmışız gibi bir anlam arayışı içindeyiz ya hayatımızdaki tonlarca şeye, işte bu boğuyor bazen beni. Bu kadar çok iç güdü ve duygularına yenik düşebilen birinin tüm bunları rasyonalize etmeye çalışması kaostan başka bir şeye sebep olamıyor.
Organlarım etrafa saçılmışken hepsini toplayıp bir bedene, en uygun, en rasyonel bedene bürünemiyorum.Çünkü yine bir yerlerde "eksik" olan bir organ başka bir organın çalışmasını engelliyor. Yine ruhumda çatırdayan "eksik" kavramlar var.
Ne istediğini bilememek değil artık benimkisi.Ne istediğimi biliyorum, ama isteklerime uygun malzemeler yok. Kakaolu kek isteyip de kakaoya sahip olamamak benimkisi.
Ne garip şey büyümek, ucu bozuk ilişkilerim bile bana beni anlatttığı için kızamıyorum onlara artık. Nasıl kızabilirim ki elimdekinden fazlasını isteyen nefsime ve kendime bir türlü uydurmayı beceremediğim görüntüsü hoş, mor renkli kılıftan ilişkilere...Daha doğrusu ve iyisine erişemeyeceğini bildiğim, ama bir gün her şeyin daha iyi olacağına inandığım saf dünyam benim.

Fikrim niyetimde gizli, niyetim kalbimin en ucra köşelerinde...

29 Ekim 2009 Perşembe

Niyet

Her şeyin başı "niyet".
Niyetin ne ise "o" sun aslında. Bu yüzden de bu aralar niyetlerimi sorgulamaya ve kendi etik dünyamda çırpınmaya başladım.Nefsani isteklerimizin süslü giysilere bürünmüş halinin içindeki çıplak beden korkuttu beni...

4 Ekim 2009 Pazar

Dinamikler

Hayat dinamiklerimizin kendi içinde var olan ritim at gözlüğüyle var olmayı tercih eder çoğu kez. Yeni biri, yeni bir şey her zaman zordur çünkü. Tek bir kelime dahi tüm dinamiklerin yerinden sarsılması demek olabilir.
Hem yenilikçi hem de hayat dinamiklerine ve kendi özel düzenine sıkı sıkıya bağlı olan biri olarak sıkça paradoksal bir ritmin içinde buluyorum kendimi. Ben'den vazgeçemezken, yeni gelenleri o ben'e nasıl harmanlarım bilemiyorum.
Duygusal ilişkilerimiz hem birer ayna hem de hayat bağı olarak oldukça zorlar.Hele de genç yaşlarda kendimizi dahi yeni keşfederken kendimizi pek çok farklı ilişki içinde pek çok statüyle konumlandırmamız oldukça zor.Anne nereye, sevgili nereye, dost nereye ben her yerde nerdeyim mesela? Basit gibi gelebilir ama her yeni başlangıçta, yaşadığınız yeni kaoslara bir göz atın. O zaman anlayabilirsiniz beni sanırım.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Ne zaman çarşaflı annesinin elini tutarken ürkek ve inceleyen gözlerle bana bakan bir kız çocuğu görsem içim burkulur.Rahatsızlık duyarım, ama bana bakıyor olmasından değil, bana bakarken düşündüklerini değiştiremiyor olmaktan rahatsız olurum. Hangi öğretilerle donatıldığını ve bir gün o öğretileri yıkıp yıkamayacağını merak ederim.Çoktan kısıtlanmayı kabul etmiş ve cinselliğini namus adı altında onu metalaştıran bir zihniyete bağışlamış bir nesil ve neslin ürünüdür o masum gözler....Bedeni gibi zihnini de kontrol etmek isteyenlerle donatılmış geleceğin kadınıdır o..

9 Eylül 2009 Çarşamba

Eşik

Beklentiler ve insansı fantazilerle bezenmiş yeni bir mevsim daha kapıda dururken zamanı biraz sindirmek gerektiğini fark ettim. Hunharca harcarken duygularımı, onlara ait farkındalığım giderek azalmakta ve ben onları harcarken bilinçsizleşmekteyim. O yüzden ara sıra silkelenmek ve her şey yavaşken süratle akıp giden duygu seline bir hangi alemde olduğunu sormak gerekiyor. Herkes en iyi kendi yangınlarını bilir, bu yüzden çok geçmeden 3. şahıslardan arınıp bireysel bir tavırla sindirme işlemine geçmekte fayda var.
Uzun zamandır yazamıyorken duygularımı oturtma çabası veriyordum sanırım. Her zamanki yamalarla savaşırken bir yandan da adı, tadı yeni olan bir huzurun girdabında huzursuzluklarımı peşimden getirmekteydim. Silkindim ve kapıda , o eşikte bırakıverdim kaygılarımı. Sığındım, küçüldüm ve ""başka birine küçülerek büyüyüp" yeni sevgi alışkanlıkları edindim. Yani geçen zaman artık sevginin başka kollarda olduğunu, anne dizinin dibinde bir kez daha uzaklaşmak gerektiğini öğretmiş bana...Hem en çok kendim hem de en kendinden başka olanım artık. Başkalaşırken, başkalaşan yeni mevsime merhaba...Bir eşikten daha geçerek, yenilere yakınım...

25 Ağustos 2009 Salı

Sürekli gelecek bir geleceğe odaklanıp her şeyi kontrol etmeye çalışmanın getirdiği büyük kontrolsüz bir bunaltının en dibinde dolanıyorum çoğu kez...Birinin bana anı yaşa nutukları atmasa gerekiyor çoğu kez.

13 Ağustos 2009 Perşembe

"Bağ"

Ne kadar da güzelmiş çocuk olmak...Büyümenin bu kadar kötü ve sancılı olduğunu farkedemediğimiz o günler...Bir yere ve bir şeye bağlı kalmanın sorun yaratmadığı o zamanlar...Oysa şimdi ben buyum demek ne kadar zor, birine bağlı olmak ne kadar zor.Beni bir şeylere acımasızca bağlayan tüm ipleri kopartmak istiyorum..."Ben "olmak böyle zor olmasaydı keşke...Şimdi gözyaşlarımızı bile saklamamız gerekiyor. Üryan olmak eskisi kadar kabul edilebilir değilmiş bu dünyada...
Bir oyuncağına sarılıp ağlarken dünyanın yükünden arınmaya çalışan genç kadının düşünceleri bunlar...

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Çok şey yapmak isteyip de yapamadığımda obsesyonlarıma sığınıp hiçbir şey yapasım gelmiyor. Ahh şu ya hep ya hiçler!...Oysaki elimdekileri değerlendirmek varken, bir anda karamsarlığa boğulmasam...Eksik olan çok şeyin olması, tamamlanmayacak çok şey olduğu anlamına gelmiyor ki...

7 Ağustos 2009 Cuma

"En"...


En kendin olduğun ve en başka olabildiğin adrestir aşk...Sonsuz bir şekilde kendini sunduğun ve sonsuz bir hissiyatla başka bir bedende eridiğin, başka bir yüz, başka bir doku olduğun yerdir...Kanında, iliklerinde, soluğunda yeni bir uyanıştır...Bilmediğin yanları öğrenip de şaşkınlığa uğradığın halindir...
En deli cesaretini topladığın halin aşık olduğun halindir. Hani o önyargılar, onu yapmam bunu etmemler...Hani?..Ölmüşler bile. Şimdi başka bir başka sen var sende, tenine bulaşan yabancı senin öteki halin...Birlikte başkalaştığın bir evre...Tüm mantıktan sıyrılabildiğin en tatlı, en baştan çıkarıcı insanoğu hali...En kadın olduğun, en erkek olduğun halin.. En aç halin, en doymayan halin zamana...
"En" lerin doruğu "aşk"...Enlerin aidiyeti aşkta...

26 Temmuz 2009 Pazar

Mutlu anlarımı katleden bir azılı katil karamsarlık. En cici elbisesini giyip yanıma gelip cilveli haliyle beni kandırıveriyor, tüm keyfimi kaçırıveriyor. Oysaki mutlu olmaya değer bir şeyler bulmuşken kaybetmemek lazım. Sıkı sıkı tutunmak lazım mutluluklara. Onlar o kadar az ve özelller...

19 Temmuz 2009 Pazar

Gülümseme Zamanı

Kaç kez kesinlikle yapmam dediğimiz şeyleri yapmadık ki?
İnsan en çok, sözü kendine geçirmeye çalışırken zorlanıyor aslında. Geçiremediği zamanlarda da sonuç iyiyse üzerinde durmuyor; ama kötü ise pişmanlık zulmüne bırakıyor kendini...
"Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" demiş Herakleitos. Ne de doğru söylemiş! Değişiyiorum, sınırlarım değişiyor. Başkalaşıyorum günden güne, özü temiz belki hala bir yanı o küçük kız çocuğu, ama olayları bakışı farklı. Artık kirli olma anlayışı bile farklı...
Büyük bir değişimin ortasındayım yine şimdi. Nerden geldi bu adama böylesine uzanacak cesaret ? Tanrı, bu yıl bunca istenmeyen adamı bu adamı istediğimi anlamak için mi çıkardı karşıma?...Yürüyorum ben, durmak için geç artık. Düşüp de dizlerimi kanatırsam yanımda beni saracak insanlar var biliyorum bunu. Bu yüzden gidiyorum. Ayaklarım yerden kesildikten sonra yere geri dönüşüm çok mu sancılı olur bilemiyorum; ama güzel şeyler bu kadar sancıya değer sanırım. Zaten onca sancıydı beni ben yapan...Şimdi biraz gülümseme zamanı... Bu sefer değişken mutsuzluk olsun ve yerine kocaman bir mutlulğa kollarımı açayım...Gülümseme zamanı şimdi...

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Kara Delik

Ruhum çok yoruldu. Nasıl isterdim dingim bir liman bulmayı. Oysa hayatımın her alanı cehennem yeri olmuş yine.Cehennemin ortasında ruhumdaki bulantı ile günahlarımdan arınır gibiyim adeta. Bu dünyaya ait tüm nefsani pisliklerimi bu dünyada kusuyorum sanki...
Karamsar gibi görünsem de mutlu olabileceğimi düşündüğüm her deliğe şuursuzca atlıyorum aslında. Sonra o delikte debelenip sıkışıp kalıyorum. Gerçekten çıkmamı gerektirecek nokta da kurtulmayı beceriyorum; ama nedense ilk önce sonuna kadar savaş veriyorum o delikteki bir yaşama ait olabilmek için. Ne zaman ki yaşamsal fonksiyonlarım duruyor, o zaman tırnaklarımla yırtıp çıkabiliyorum o delikten.Kim bilir kaç olaya, kaç kişiye ait kara deliklerim var. Sürekli artıyorlar...
Hep bir son raddem var...Belli etmediğim sonlarım var kimi zaman geleceği önceden tahmin edilemeyen. Son nefesimi, son yaşamsal fonksiyon problemimi ne zaman yaşarım belli olmuyor. Sabrı ve dirayeti köpük köpük taşan biriyim ben...

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Belirsizliğim

Yine içimdeki umut kırıntılarını kuşlar alıp götürdü biraz önce. Bu yılın bir klasiği olarak bir kez daha elimi attığım bir şey kurudu.
Tanrı'm ne çılgınca bir şey sürekli aramamak ve bulamamak... Sürekli çabalamak ve başa dönmek, sürekli çıkmaz yollarda bir başına kalmak...Olan yine kendine oluyor. Yine canın yanınca BEN oluyorsun, yine suçlanınca SEN oluyorsun..
Zaten söylemekten çekinirken isteklerimi, bu kadar zor fısıldamaya çalışırken kalbimdekileri bir de duymazdan gelindiğini görmek ne acı...
Hep derim belirsizlik en nefret ettiğim şeydir hayatta. Ama hiç bitmez belirsizlik çukurunda debelenmelerim. Bu sefer belirsiz bir yoldayım... Sıfatsızım, yalnızım ve çoğu zaman hiçim. Ama hala burdayım. Neden?
Böylesine kötü bitecekse, biterken kara kelimeler dökülecekse ağzından, her defasına bu kadar keskin senler ve benler olacaksa ben niye hala burdayım Tanrı'm? Basit bir masal kahramını olup da yeri geldiğinde masal dışına şutlanması ihtimal bir süblimleşmiş yaratık mı olacağım?
Peki ya BEN?
Onu bırak da Tanrı'm yine benim gurur yerlerim ağrıyor. Ağrı kesicilerle uyuşuyor bir an için ama sonrasında öyle bir darbe alıyor ki sancımaya başlıyor. Söylesene ne zaman öleceğiz BİZ?
Öldürmeyeceksen süründürme, bari seratonin dolu haplarım olsun ve huzurlu, mutlu olayım...
Hadi ama, bu kadar belirsiz olmasın...

5 Temmuz 2009 Pazar

Farkındalık Fıtratı

Hayatta kendimi donanımlı hissedeceğim bir yaş yok sanırım..
19 oldum. Bazınıza göre çok genç, bazısına göre büyümüş biriyim. 19 yıllık bir toyum aslında...Ve de başta söylediğim gibi kendimi bu hayata karşı donanımlı hissedebileceğim bir yaş dilimi olamayacağını düşünüyorum. Değişen her dönem kendi içindeki kuralları ve savaşları, kendi içindeki dengeyi getiriyor. Dengede kalmayı, sarhoş olup da düz yürümeyi becerebilmek hayat... Farkındalıkla yaşayabilmek aslında hayatı yaşanır kılmanın ilk şartı.
Bırakın dünyayı anlamayı becermeyi insanoğlunun kendini, kendi gerçeğini kavrayabilmesi bile kaç yıllık bir hayatta tamamlanabilir ki.... Bazılarımızın farkındalığı yok ve olmayacak. Herkes boyunun ölçüsüne göre yaşar. Bazılarının fıtratı yani programı farkındalıkla dolu değil...

28 Haziran 2009 Pazar

Entariler

Başlangıç noktasına ne kadar sık dönüyorum... Onca yol katemiş olsam da özümde savaştığım şeyler sürekli bir yerlerden karşıma çıkıyor. Sürekli yamaladığım süslü entarilerim dikiş tutmuyor ve tam oturmuyor da bedenime.Sanırım bunun olması için önce o entarileri ve sonra da o bedenimi sewmem gerek.
Ne kadar iyi bir maskem var egoma dair. Tüm savunma mekanizmalarımı kullanarak büründüğüm o kendimi beğenmiş halden öylesine uzağım ki aslında...Yine de yavan bir duruşu yok o maskelerin. Çünkü aslında "oynadığının yarısı da sensin".
Yine de devam ediyorum yoluma ve ışığı görene dek sürecek bu...

27 Haziran 2009 Cumartesi

Ötekiler

Ben ve benim dışımda kalan yani "ötekiler" olan her şeyle bir savaşım bütünü hayat.
Ötekilere bakarak ne olduğumuzu ya da olmadığımızı görüyoruz.
Ötekiler aynamız,
Ötekiler, kendi benliklerini düşünen ve ötekileri olanlar...
Ötekiler, beklentilerimize yanıt verenler ya da vermeyenler
Ötekiler, var olmamız için var olması şart olan piyonlar...
Ötekiler, bizim dışımızdan oldukları için kontrol edemediklerimiz,

"Ötekiler" olmasını istediğimiz gibi olamayacaklar hiç belki de. Ötekiler hayal kırıklıklarımız, sanrılarımız, savunmalarımız, suçlamalarız, sebeplerimiz, sonuçlarımız...

Ötekiler öteki olup da kendimizi özel zannetmemizi, tekmişiz hissine kapılmamızı sağlayanlar

Bizler ötekiyiz...
Ötekiler sisteminin seçilmiş kurbanlarıyız biz Tanrı sistemi için var olması gereken...

20 Haziran 2009 Cumartesi

Sürreal Benlik

Olduğum gibi olabilecek kadar bir şey olamıyorum!
Zıtlıkların ahenkli kargaşasayım ben, sonu gelmez sürrealist bir çıkarımım. Her an olduğu gibi yansıyacak, ama hiçbir anı bir ötekine bağlanamayacak harf dizilimiyim. Kelime bütünselliğne katılamayacak kadar ifadesizim. Tek yaptığım iyi şey ifadesizliğimi iyi ifade edebilmek.
Ya da bunların hepsi birer küçük savunma mekanizması oyunları.Olup bitenin o kadar farkındayım ki bilinç altımla oyunlar oynuyorum...
Bu ruhsal otomatizmimi sürreale bağlayabiliyorum ancak ya da gerçekten sürreal ne onu bile bilmiyorum...

18 Haziran 2009 Perşembe

Masallarım

Kendimi bildim bileli sonu gelmez masallarımın esiri oldum. Her durumdan olacağım daha iyi bir durumum ve o durumun içine yerleştiğim bir masalım oldu..
Öylesine benden ve aynı zamanda öylesine benden uzaktılar ki hep masal büyüsünde kalıp, imkansızlıklarıyla ruhumu yaraladılar.
Ne kadar zor benden bir başkasına o masalları anlatması ve tüm çıplaklığı ile eksikliğini hissettiklerimin ifşasını yapması...
O haşin kızın içindeki minik kelebeliğin uçuştuğu saatler bunlar...

16 Haziran 2009 Salı

Yeni Elbisem

İçimde kaynayan bambaşka duygular var şimdi...
Uzun zamandır hissedemedğim,tanımını unuttuğum şeyler... İşte öylesine benden değilmişler gibiler ki yazamıyorum onları.
Bana yakışmadığını düşündüğüm bir elbiseymişçesine çıkarmaya çalışıyorum üzerimden, sonra bir anda seviyorum elbiseyi ve vazgeçiyorum çıkarmaktan. Kendime bir de bu elbise ile bakmayı deniyorum aynada.
Tek olmadığımı fark ediyorum aynada. Bir başkası karışmış benliğime...Gülümseyişime oturmuş, ifademi değiştirmiş.
Korku dolu gözlerimle bolca gülümseyen ağzım var şimdi. Aynı duyguyu hissetmeleri doğrultusunda kontrol edemiyorum onları.
Sorgulayan, yoran tarafım olumsuzlukları haykırıyor hep. Diğer yanımsa git gidebildiğin kadar,en fazla düşersin diyor. Daha önce dizlerin kanadı senin, bilmediğin bir acı değil bu diyor bana.
Ne kadar toyum oysa, bir yanım hiçbir şey yaşamamış gibi daha önce. Diğer yanımsa sen neler gördün, bunlar onun yansıması diyor.
Belirsizlik kadar korktuğum ne var başka hayatta?
Şİmdi her şey belirsiz, ama tatlı. O kadar tatlı ki belirsiz bir yolda yürümeyi göze alıyorum.
İnsanoğluyuz işte, denemeler bitmiyor...Tüm elbiseler yakışmak zorunda değil ki...
Yeni elbisemle görün bir beni, belki de rengi açtı beni...

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Ara

Yazamıyorum günlerdir. Bu da demek oluyor ki kendimden kaçıyorum.Düşünmekten, düşünerek üzülmekten kaçıyorum. Belki de bu kez yazabilmek için iyi hisler ve mutlu bir surat ifadesi arıyorum.
Dönem bittikten sonra bir süre hiçbir şey yapmamak ve bir şeyler yapmazken hızla geçmiş olduklarımı farkedebilmek istiyorum...
Sindirmek istiyorum hayatı. Hissettiklerimi sindirmek istiyorum. Yeni başlangıçlar yapmak istiyorum. Kendimle daha az kavga etmek, kendimi daha az eleştimek ve benliğime daha çok alışmak istiyorum. Mazoşist dünyamı sarsması gereken şiddetli bir deprem olmalı...
2 saatten fazla aynı şeyi hissedebildiğim günü görebiliriz umarım hep birlikte!...
Kısa bir aradan sonra daha güzel cümlelerle karşılaşabilmek ümidiyle...

19 Mayıs 2009 Salı

Aidiyetsizlik Boğuşmalarına Devam


Aidiyetsizliğin çıldırtıcı yanı normalize edilmiş bir hal alabilir mi?
Sosyal bir varlık olan insan (ki bu sıfat tamlamasından nefret ederim aslında) ait hissetmeden yaşayabilir mi?
Evet, ben yaşıyorum; ama yine de zaman zaman ait olacak bir şeyler bulduğumu da göz ardı edemeyiz.
Herkesi ve her yeri izlerken aidisyetsizliğim bir aidiyete dönüştüğünü farketmeye başladım. Yani ait olmama duygusuna ait olmuştum ben artık. Kim bilir belki de artık bilinçsiz olarak aidiyet dışı seçimlerim vardır.Onlar gibi olmamaya alışarak her şeyi öteki yaptığım bir dünyada sanrılarım ve mazoşist ruh halimle yaşamak ait olmaktan daha kolay geldi belki de...
Karmaşık gibi görünse de aslında masumane ve çocukça bir masal anlatıyorum şu anda size. Mutlu sonlar peşindeyim açıkça. Gerçekçiliğin mazoşist tavırla bileyemediği bir romantik akımın içindeyim...
Parçalanmış benlerden bir ben beğen ve as çamaşır ipine... İfşa et aidiyetimi...
Mandalım ne bileyim ben de...

14 Mayıs 2009 Perşembe

Susarak haykırırmış her defasında...
Nerden öğrendi kim bilir yarasına sessiz kalmanın acısını hafifleteceğini?
Hafifletiyor muydu peki?
Sanmam...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Yüzleşmek

Giderek daha çok susmayı öğreniyorum...Daha çok geçiştirmeyi, daha çok içime atmayı, daha az önemsemeyi...Daha yalnız olabilmeyi öğreniyorum...Daha az şeye bağlı kalabilme çabası veriyorum ve bağlı olduklarıma daha mesefeli oluyorum.
Nedir bu sürecin adı büyümek mi yani?
Hayır, insan doğasını öğrenip sahteleşmeyi ve hiçbir fanatizme hayatında yer vermemeyi öğrenmek bu.Yüzleşmek...
Her gün biraz daha yüzleşiyorum bana yaşatılanların bende hissettirdikkleriyle ve biraz daha kamçılıyorum kendimi. Yaralar çoğalınca acıya duyarsızlaşırım diye umuyorum, ancak yaraların ağırlaşması gibi bir tehlikem de var.
Kendimi düşünmeyi öğreniyorum...
Bana bencil ya da umursamaz olduğumu söylemeyin. En azından bu gerçekleri söyleyerek sizden daha dürüstüm. Siz aslında hayır dediklerinizin arkasına sığınıyorsunuz. O fanatik bağlılıklarınızla saklıyorsunuz yalnız olabilme, tek düşünebilme gerçeğinizi. Öte yandan da egonuz haykırıyor etrafta ben diye, ama görmüyorsunuz bile...Saklandığınız bizler egonuzu bastırıyor mu ki?...Yüzleşin...

1 Mayıs 2009 Cuma

Yalnızım, yalnızsın, yalnız, yalnızız, yalnızsınız, yalnızlar...

Bu kadar basit bir denklem.
Hala birilerine hissettiğiniz sonsuz güven mi var? Güldürmeyin beni.
Mutlak güvenle sırtımızı dayıyabileceğimiz birilerinin varlığı bizim yarattığımız bir kurmaca olabilir ancak.
Etrafımda, yakınımda milyonlarca insan olsa dahi ne değişebilir ki?...

29 Nisan 2009 Çarşamba

Kus" abilmek"

Fevri tavırlarla yükselen sesim bugüne kadar verilmeyenleri, ya da karşılığı olmayan yatırımları haykırıyor gibi.Bütünleme telaşı içinde ruhum yine...Kusma eyleminin getirdiği utançla yapılan vicdan muhasebeleri içindeyim. Biraz daha sıksam dişimi ulu orta kusmazdım belki diyerek midemden çıkanları düşünmekteyim.

Onca vicdan muhasebesi kustuklarımı mideme geri gönderemez ki zaten; ama aşikar ki kusmak da mideyi rahatlatmıyor bazen...Yüz kızartan bir eylem midir kusmak yoksa son derece insani ve anlaşılır mıdır ?... Belki de her gün hikayelerini ulu orta kusanların yanında daha mı az ayıplanabilir bir haldeyim.Sadece annesinin kucağındaki kusan "ateşli " kız çocuğu muyum? Çocukların hastalıkları daha mazur görülür elbet...

26 Nisan 2009 Pazar

Aslında o kadar narsistim ki kendime hayran kalacağım şeyler yapamadığımda bu yüzden nefret edebiliyorum kendimden...Yüksek egomun içindeki ezik kıvam...İşte buyum ben !..

25 Nisan 2009 Cumartesi

Ego Temalı Başlıksız Sesleniş

Öylesine bir boşluk ki ardını asla göremiyorum. Bu uğurda hata yapabileceğim vakittir artık.Suçluluk duygusundan sıyrılıp bu kadar vicdan muhasebesi yapacak kadar iyi olmanın lüzmu yok belki de...
Egolarıma hizmet işte...Gerisinin anlamı yok..
Hangimiz birbirimizi egolarımıza kurban etmiyoruz ki?
Neden burdasın?
O halde işe yara.
Sorumluluk mu?
Hayır, sorumlusu ben değilim!.. Artık hiçbir şeyden sorumlu olamayacak kadar kullandım sorumluluk limitimi.
Sorumlusu sensin belki de...Karar veriryorsun ya da verdirtiyorum... Önemi mi var ?...Egosal hazlarıma hizmet ettiğini söyleyebilecek kadar dürüstüm hem sana hem kendime.Zaten o koskoca dünyan sadece ihtiyaçlar bütünün, kendine hizmetin.Hepimizin öyle, dahası da yok.
O halde koş işte!...

21 Nisan 2009 Salı

Kendime Bir Mektup

Yalnız olabilme vaktidir artık...
Yeteri kadar saramıyorlar seni üzgünüm; ama bu gerçek katlanılmaz bir hal almamalı.
Sebebini bilmediğin bir şekilde sürekli devrilen, kökten sarsılan hayat dengelerinin durulacağı bir vakit olacak elbet...
Umut hissetmek gerekir.
Bana hiçbir şeyin için umudun olmadığını söyleme! Eğer olmasaydı şu an nefes bile alamıyor olurdun,emin ol...En karamsar anından bile düzelebiecek umuduyla vazgeçebiliyorsun...
Mutsuz olmayı kanıksarken bir yandan, bir yandan da küçücük yaşına bakmadan hayatla dalga geçmeyi ona kocaman gülümsemelerle karşı çıkmayı öğrendin. Her gözyaşının ardından başka bir anında öc alır gibi patlattığın kocaman gülümsemelerin var...
Bildiğin bir şey var çünkü; bugün , yarın ya da çok uzak bir tarihte ; ama mutlaka bir zaman hayat yatırımlarına karşılık verecek. O vermesse sana ait olması gerekenleri söke söke alacaksın.

Ağla istersen şimdi; ama elbet yarın yine dört bir yandan gülücük dağıtan bir şuursuz olacaksın...

18 Nisan 2009 Cumartesi

Çırılçıplak

Biz dili kullanarak benliğimi biraz örtüp haykırabilmek istedim yazıya başlarken; ama olmadı. Anlatılmak istenen öylesine bendendi ki o cümleler için biz dili kullanmak belki de yalan söylemek demektir. İşte bu yüzden ben dili kullanmayı denedim ; ama sanırım bunu yapacak kadar da yalın bir cesurluk sergileyemedim.
Ben derken çıplak olmak gerekir.Üstü kapalı benler kullanabilirim ancak bu yazı için. Siz hiç neyi eksik bulduğumu açıkça söylediğimi duydunuz mu, okudunuz mu?

Çırılçıplak olmak güneşe ya da soğuk havaya karşı koyamamak demektir ve bu yüzden de çıplak olmak dirençsiz olmak demektir... Çıplak olmak mahremini sergileyebilmek demektir...Çırılçıplak olmak belki de biraz fütursuz olmak demektir tıpkı çırılçıplak sözler söyleyebilmek için geretiği gibi...

Çırılçıplak mutsuzluk cümleleri kuramazken ne diye mutsuzluğumu yazıyorum ki?...Çırılçıplak yalınlıklar, çırılçıplak ruhlar, ifadeler aramaktayım çırılçıplak olmak için.Başlarkenki benden sapmış ve aslına ulaşamamış bu yazıyı noktalamalıyım bu yüzden.Bir kaç anlaşılabilir söz söylenmiş varsayalım çırılçıplak olamayan benliklerimiz (bizim benliklerimiz (!) ) üzerine...
Bir IAMX şarkısı sözleri, bu yazıdaki alt metni ya da arayışı açıkça veriyor zaten.


"Keep me fed, keep me watered, naked but safe"...

15 Nisan 2009 Çarşamba

Ergen Olma Hakkımı Kullanıyorum (!)


İçimdeki ergeni susturmam gerektiğini söyleyen otoriteler var değil mi? Büyümek ve bir kadın gibi davranıp tırnak içerisinde saçma diyerek vurgulanan eylemlerden uzak durulması gerektiğini söyleyen toplumsal öğretiler, çok bilmiş ,büyüyüp de kocaman olmuş insan örnekleri var. Kahkahalarımızı, danslarımızı, oturuşlarımızı belirleyen normlar var. Birlikte yaşama kurallarının ötesinde bizleri aynılaştıran, monotonlaştıran, pasifize eden normlar var...

Tüm bu cümlelerim az önce benden bir parça olduğunu, beni gülümsettiğini ve varlığıma çocuksu bir şenlik kattığı için burda fotoğrafı olmasını gerektiğine inandığım bir ünlü üzerine kuruldu. Çünkü içimden bir ses büyüyen ve realize olmuş bir dünyada yaşayan bir yetişkinin ünlü bir erkeğe olan hayranlığını ergen tavrı olarak görüldüğünü yüzüme çarptı.

Arınmak gereken etiketler... ahahah...
Kendini algılayabildiğin kadarsın ey insan!...
O halde ben ergen olma hakkımı kullanıyorum. Buyrun bakalım "jared Leto" ...

10 Nisan 2009 Cuma

Elektirkler yok bu dünyada henüz. Karanlıklarla örtülü gerçeklere ulaşabilmek için daha derin katlara merdivenle inmeye mi ihtiyacımız var yoksa tam da durulması gerektiği yerde mi duruyoruz zaman gösterecek.Ama en azından temel bir parça bulunmuş gibi yapboza...

9 Nisan 2009 Perşembe

Kelimeler"im"

Gözyaşlarımla beraber sarılacak hiçbir şey bulamazken kelimelerime sığınıp bir şeyler yazmak istedim...Saçma şeyler yazacağımı ya da yazdıklarımın son derece kötü ve organizasyonsuz olacağını biliyorum şu anda ; ama yine de yazmak istiyorum.Çünkü kendime ait hiçbir şey göremezken şu hayatta kelimelerime sıkıca sarılmak, onları kontrol edebilmek beni bir an olsun rahatlatıyor. Pasifize ettiğim benliğimden çıkacak şaşalı cümleler bir nebze olsun ego tatmini sağlayabiliyor demekki.Şaşa dediğim de kendi acizliğimin ifşası. Ne büyük bir paradoks değil mi ? Acizliğimin ifşasını iyi bir dille yaparak acizliğimden kurtulmaya çalışıyorum ya da onu kanıksıyorum...
Şu bir kaç cümleden sonra kendime bir fincan çay doldurup yeniden sorumluluklarımın başına döneceğim...Sonu olmayan kaçışlara sığınmak mı yine, yoksa sahip olduklarını kaybetmekten korkmak mı dersiniz bilmiyorum ; ama aşikar ki yapacak bir şeylerim ve sorumluluklarım olmasaydı nefes dahi alacak durumda olamazdım.


Ve teşekkürler Tanrı'm beni yazmayı öğrendiğimden beri sürekli bir şeyler yazmaya teşvik ettiğin için...

4 Nisan 2009 Cumartesi

Biz Güvensizler

Güvensizlikle yaşayabildiğimizi söylesek de hep güvenmeyi bekledik...
Sağlam bir zemin aradık sıkıca basabileceğimiz...Korkusuzca zıplayabileceğimiz...
Ne de çok denedik...Bir öncekinden farklı olsun istedik her tecrübemiz.Öğrendiklerimizi ekledik yeni olanlara ve belki bu kez olur dedik...
Hüngür hüngür ağlayarak, korktuklarımızı kuşkusuzca açabileceğimiz bir kucak istedik...Arınabilmek istedik ...
Özel olanları aradık hayatta, basit olanlar normal seyrinde giderken...
Çok düştük sanırım.Her düşüş bir iz bıraktı ve izlerimizle devam ettik...
Hala ne kadar da başarısız değil mi?
Yalnızız, güvensisiz.Özel bir dünya yokmuş bize ait.
Sımsıkı sarılacak kadar temiz bir hayata tutunamadık daha...
Biz güvensizler ...
Belki bir gün diyecek kadar umutu olabilirsek hayatta belki bir gün olur...

İlişkilerimiz

Var olan tüm ilişki biçimlerimizin ayrı bir formları, daha da net bir anlatımla söylemek gerekirse bir bedenleri vardır. Anne, dost, arkadaş, X , Y, Z, Ayşe ya da ne varsa başka ilişkili olduğumuz hepsinin kendine özgü bir bedeni vardır. Tıpkı bir insan bedeni gibi de değişirler zaman içinde. Yaşlanır ya da ölürler, ya da estetikle başka bi hale bürünürler. Ama kuşkusuzdur ki hiç bir ilişki bir önceki günün aynısı değildir.Yaşanılan bir eklenti olarak geri dönmüştür bedene...
Her şeyiniz olduğu anda fazlaca gösterdiğiniz iç yüzünüzden korkarak geri çekilmek isteyebiirsiniz bir dostunuzdan... Onu eskisi gibi sımsıkı tutmak istemez elleriniz; belki sizdeki bir eksikliğin tam halini onda görecek kadar ergin bir egonuz, ya da onu ondaki eksikle kabul edebilecek tahammüllü bir sevginiz yoktur.
Sevgi pıtırcıkları olalım eşliğinde yazacak kadar romantik gözlüklü yaşımı ya da ruh halimi geçtim sanırım.Kimse en iyisini kendisi için istemeyecek, birini kendi çıkarı için sevmeyecek kadar düşük bir egoya sahip değil...
Herkes kendi için var..İnansak ya da inanmasak da..
Sonsuza değin tutunacağımız dal kendimizden başkası olamaz..

1 Nisan 2009 Çarşamba

Kürtaj

Ağlamak kimi zaman kürtaj olmakla aynı anlamı içerebiliyor bende...
Gerçekleşemeyecek olanları doğmayacak bir çocuk gibi vücut dışına alma gereksinimidir ağlamak bazen...İçimde büyümüş olanları başka bi beden gibi taşırken vücudumda, hepimizin yaptığının aynını, dışavurumu yaşatmam lazım bünyeme...Dünyaya gelmesini istemediğiniz bir şeyi ne kadar içinizde tutabilirsiniz ki?..

28 Mart 2009 Cumartesi

Anlık Çıkarımlar(3)

Hiçbir insan tüm hayatı boyunca sabit bir benliğe sahip olamaz; ama aynı şekilde de hiçbir insan tüm hayatı boyunca şuursuz bir aidiyet içinde kendini kaybetmiş bir varlıkla değişime tabi de olamaz.Doğal olması gereken sabit olanların üzerine getirilen bilinçli yeniliklerken ,kendine bulamadığın kalıplar üzerinden bakmak da doğal dışı açılımlarla eziyete dönüşebilir.
Milyonlarca anlamsız şey için mutlu olma hayalleri kurarken, kuşkusuz ki insanoğlunun en mutlu olabileceği hali kendi varlığını tanıyabilen ve ona tutunabilen hali olmalıdır.Kendini sıkı sıkı kavrayabilen insanın başka bir güvenceye ya da sağlam bir zemine ihtiyacı yoktur. Kaygan zeminler köklerini sıkıca kendisine geçirmiş olanları devredışı bırakamaz...

27 Mart 2009 Cuma

Mum


Tıpkı bir mum gibi..
Çevresine ışık veren ; ama bir rüzgarla sönebilecek kadar zayıf, savunmasız...
Eriyen, form değiştiren.Kendini kendinden yaratan...
Bir yere tutunmak için öncesinde bir damlasının düşmüş olması gereken bir mum...
Tutunmak için sebep aramak...
Teması halinde can acıtan bir mum...
Loşluk yaratan mum..Ne karanlık ne aydınlık..
İçiçe geçirdiğimiz ruhlarımız gibi...
İhtiyaç dahilinde aydınlık için ya da aksesuar olarak varlık gösterebilmek için kullanılan bir mum...
Şimdi bana hanginiz bir çoğumuzun mum olmadığını söyleyebilir ki?
Peki, siz olmayan. O halde benim mumdan formuma hoş geldiniz.

23 Mart 2009 Pazartesi

Anlık Çıkarımlar(2)

Milyonlarca arzumdan birini seçmem istesenseydi eğer , en çok parıldayanı,şiddetle meydanda yananı seçerdim. Yine en iyisini dilerdim.Sadece biri gerçekleşebilecekse eğer , en ütopik olanı gerçekleşmeli...Ortalarda dolanmayı öğretmenin bir yolu yok bana...İclal Aydın yazılarındaki gibi hayata bakabilseydim eğer 20 yıl sonra mutlu olabileceğimin garantisini vererek sırıtabilirdim. Pollyana masallardan nasibini kendine alamamış biriyim ben; ama bir o kadar da masalda barınabilemeye hevesli...

20 Mart 2009 Cuma

Ruhumdaki Gestalt



Gestalt'ın bütünselci yaklaşımını anlatan sözünü bir kaç gündür içimde hissediyorum.Ruhumun bir yerlerinde Gestalt geziniyor sanki.Durduk yerde o sözü geliveriyor aklıma ve belki de onun anlatmak istediğinden farklı bir şekilde kendi dünyama uygun anlamlar yaratıyorum o söze:
"Bütün parçaların toplamından öte bir şeydir"...
Farklı çıkarımlar var bu söze dair kafamda.Hepimiz parça parça ele alındığımzda bütünsel olarak algılandığımızdan o kadar farklıyız ki...Her birimiz başka dünya ve hayatlar için değişik anlamlar içerirken tek birimizin bile herkes için aynı olduğunu söyleyemeyiz.Bu yüzdendir ki tek bir bütün tanım ötesinde parça parça herkesin algısal dünyasında farklılaşmış bir ben var olduğunu biliyorum.Tüm bu parçalarımdan ortaya çıkan ben parçalarımın toplamından öte bir şey...

18 Mart 2009 Çarşamba

Çıkarsama

Kendimi eskisi kadar önemli adlettiğim söylenemez; fakat öte yandan da çevremde olup bitenleri de yeteri kadar önemli adletmiyorum.Herkes farklı bir boyutunda yaşamın ve birilerinin anlatmaya çalıştıklarını ben önceden tüketip farklılaşıp yalnızlığa mahkum olmuşum gibi..

Evet, karmaşık...Burada anlatmak istediğim yüksek bir egonun ötesinde manasızlaşan yaşantılardan ibaret.Uğruna savaşılacak, anlam verilecek bunca şey varken çevremdekilerin değerli adlettiklerinin değersizliğini söylersem çok mu ukala olurum ki?

Anlık Çıkarımlar(1)

Kendimi ifade etme telaşımla paradoksal iletişim kuran duvarlarım...Göstermek istediğin iyi algılansın, görüntün söylediklerinden ,söylemek istediklerinden ibaret olsun derken, kendim dışında var olan milyonlarca farklı algının anlama dönüşme yeteneğinin kontrolsüz olduğunu görmek istemeyecek kadar ezik bir egoya sahibim bazen...

15 Mart 2009 Pazar

MideN

Gülüşlerin arkasındaki sahteliği bilirken, gerçekdışı sahteliklerin dengesi değişmeye her an hazırken sabit kalabilmen mümkün mü?Kayıp gideceklerin korkusuyla yutkunurken midende hissettiğin kayıplarla ülsere yakalandığını biliyorsun...Mideni kaybediyorsun sen! İşte gerçek bu, sürekli eksiğim diye hissettiğin yanın yutkunduklarınla kaybettiğin miden..Derinliklere ittiğin yutkunduklarının izleri gözlerindeyken tüm yaşamını midesiz geçiremeyeceğini biliyorsun.. .
Yeni bir mideye sahip olduğunda senin için yaratılan gerçek mideyi hatırlamayacak mısın?
Ne kadar yeni olabilirsin?...Ne kadar kendin dışında olabilirsin?
Acıma kendine...Ya da acı...Üzgünüm busun..

14 Mart 2009 Cumartesi

Sınırlı Sınırsızlık


Tanrının bana çok da büyük yetenekler sunmadığı kanısındayım.Doygun mutlulukların dışında dolanırken ruhum, giydiğim tüm sorumluluk elbiseleriyle bir şeyi farkettim: Tanrı'nın bana bahşettiği tek ve güzel yeteneği; sınırlı olanları sınırsız kullanabilme yeteneği...

Değiştirebildiklerinle bir benlik yarat kendine diyor sanki...Değiştiremedeklerime de isyanımı sevmiyor gibi..

Sınırlı sınırsızlığım...

7 Mart 2009 Cumartesi

Cesaret


Her zaman cesur değilim ben.Hangimiz her gerektiğinde cesur olabiliyoruz ki?Birini cesaretlendirebilmek için önce onu tanımak gerekmez mi?

Tanımıyorsun sen beni; özü bu cesaretsizliğimin...

1 Mart 2009 Pazar

Değişkenlerim

Az önce yazdığım silindi.Şimdi yazacaklarım onun niteliğinde olamayacak ne yazık ki.
Ne diyordum az önce?Ah evet, büyümekti konum...
İfşa kanallarımı açmanın vakti belki de ...Değişimin değişimi benden farklı olan tüm ötekileri kavrayarak algılanabilir sanıyorum ki.Değişim ve birey olabilme, benlik kazanma süreceni sıkıntılı yaşamam her şeye olan duyusal, duygusal ve mantıksal sorgulamamdan kaynaklı.Farkındalık ve farkında olmak her zaman kolay olmasa gerek.Anlamlandıramadıklarımın üzerimde bir yük olup kaçısa sebebiyet vermesine izin vermek istemiyorum artık...Tam da bu nokta da son cümle İlhan İrem'den gelmeli bence: "Kaçmakla mutluluklar bulunmuyor bunu bil"...

22 Şubat 2009 Pazar

Yalnızlığım

İnsan olmak yalnız olmak demek belki de.En yakının bile en uzağın olur bazen.Herkesin önce ben diyebileceği bir nokta vardır.Şu an kendimi küçük bir çocuktan dahi savunmasız , yalnız hissediyorum.Dünyamı çalmışlar gibi.Başkasının düzenine göre yaşamak ne kadar da sıkıcı.Sadece kendim için yaşayabileceğim, kendi düzenime göre yaşayabileceğim bir zaman dilimi istiyorum.Tüm aidiyetlerim sarsılıyor yerinden.Bağlı olduğum tüm şahısları bir elimle itebilirmişim gibi.En çok sevenlerimiz değil mi ki bazen en çok zarar veren bize?...
Sahip olduğum tek şey üzerine iyelik eki getirebildiğim yalnızlık belki de.Yalnızlığım...

İpotekli Benlik

Sorumluluk duygumun getirdikleriyle savaşmaktayım bugünlerde...Bir ben bulma çabasındayım sıkışmış, başkalaşmış, başkalarına ait olmuş benlerde.Tüm düşünce ve hislerimim ipotekli sanki...Her düşüncem ve hissim başkasının varlığına acı verecekmiş gibi.Ben bu denli sorumluluğun fışkıran kaynağı olacak kadar Tanrı değilim ki...Öylesine korkuyorum ki canımın yanmasından ve can acıtmaktan...Ben ne kadar derinde hissediyorsam tüm duyguları başkalarına da bunları yaşatacakmış gibi bir panik halindeyim.Bir yandan da ben diyor içimden bir ses?
Tüm bunlar olup biterken,yaşam normalinde aksederken farklı dünyalarda sen neresindesin her şeyin?Ne istiyorsun?
Ne istediğini bilmek kolay gibi görünse de bazen çok zor insanoğlu için.Hele de benim gibi her şeyden ipotek altında bırakıldığına ya da her şey için bir kağıt imzalarcasına söz verdiğine inanan biri için.
Kendi algısal kapılarının bana açılabileciğine inanan ve kendi düşünebildiği kadar beni var edip varlığıma bir ad koymaya çalışan insanlardan sıkıldım.Yüklediğiniz hiç bir anlamın, tanımın beni karşıladığını düşünmemekteyim.Asıl soru ne olduğum ise benim bile bilmediğim bir şeyi sizin benim duvarlarım ardında kalmanıza rağmen bilemeyeceğiniz aşikar.
Şimdi uyuşturmaktaymışım bedenimi.Nasıl kullanacağını bilemediğiniz hisleriniz uyuşurmuş...
Siz, hepiniz yabancısınız.İpotek altına almanızı istemediğim benliğimi bulmaya çalışıyorum.

17 Şubat 2009 Salı

Buradayım

Bazen yok olmak buradayım demektir aslında...Yok olabilmek de varlık göstergesi belki de.
Yok olmak istedim; ama bunu sadece buradayım demek için değil neden orda olduğumu anlamak için istedim.Bir anda hayatımdaki herkesin yabancılaştığını hissederken kendime bile yabancı olabiliyorum.Kafasını kuma gömmeye çalışan bir deve kuşuyum ben...
Hep bir eksiklik hissiyatı...Her yanım eksik gibi.Oysaki bir insanın tam olabilecek mükemmellikte olabilmesi de mümkün değil.Bunu biliyor olmama rağmen birileri benden koca bir hayat çalmış gibi hissediyorum.Yapmam gereken şeyin bir kabullenme sürecine girilmesi olduğunu bile kabul edemiyorum.Kaçarak da kurtulamıyor ki insan hayattan.Öylesine düşüncelerle zehir etsem de bu benim hayatım.Eksikliklerimi gözüme sokmak için mi bunu yapıyorsunuz yoksa ben mi her şeye bir mana yüklüyorum? Manalar dünyasında kaybolurken yeni bir ışık aramaktayım şimdi.

16 Şubat 2009 Pazartesi

Ütopik Sanrılar

O ütopik, mükemmel adamı bulsam dahi ona sahip olacak kadar mükemmel değilim ben.
Olamadıklarımla yoruluyorum ben..
Kalıba girmek zor...
Tam hissetmek zor...

10 Şubat 2009 Salı

Aidiyet

Zihnimdekileri bir yere kaydetmek ister gibiyim; fakat bu isteğimi gerçekleştirmek için gerekli zihinsel ve ruhsal açılımı kendime dahi yapmaktan kaçıyor olabilirim.Tedirginliğin getirdiği kaçma hissiyatı...Aidiyetim nerde benim? Onu bulmak istiyorum.Hiçbir yere ait hissedemediğim ruhumu bir yere ait görmek istiyorum.Masum korkularımı klozete kusup üzerine sifonu çekmek niyetindeyim...Kıyıda köşede sakladığım o temiz dünyamı katletmenizden korkuyorum.Sonsuz anaçlıkla size açtığım kollarımı boşlukta buluyorum.Yaratttığınız boşluklar beklentilerimin son bulmuş halimi?Ya da hiç birşeyi beklememeyi bekliyorum kendimden...

18 Ocak 2009 Pazar

Etiketini Kendin Tak

İnsanoğlu kendi dışında var olan her şeyi sınıflandırma ve ona bir etiket bulma eğilimindedir.Kendi dışında var olan her şeyi "öteki" olarak adlandırırken aslında kendini bir öteki yaparak kendine de bir yer bulur.Olmak istediği yeri başkalarına göre belirlerken hep bir şey olabilme, kendini bir yere ait hissedebilme telaşı güder.
Başkalarına göre "iyi" olabilmek(ki bu iyinin tanımının ne olduğu da oldukça değişkendir) için kendine bir portre çizer.Hangimiz kendimize kendi gözümüzle bakabilmeye çabalıyoruz ki?Hep bir başkasının gözlüklerini takınıyoruz kendimizi seyrederken.
Oysaki ne kadar da yorucu bir çabalar bütünü bu zihinsel karmaşa.Herkes için iyi olabilmek diye bir şey olamadığına göre asıl olan şey kendini gerçekleştirmek ya da gerçekleştirememektir.Arzularını bir başkasınının düşünceleri adına sindirmek ne kadar da acizliğimize ait gibi duruyor.Tamamıyla toplumsal normlardan uzaklaşıp,her yerde her istediğini yapabilmek düşüncesi değil savunduğum.Sadece kendin olabilme ölçüsüne sahip olabilmek...
Kendimize doğru etiketi bulabilsek tüm bunların dışında gerçeği yakalayabiliriz belki de.O yüzden diyorum ki; "kendi etiketini kendin tak"...

17 Ocak 2009 Cumartesi

Nesil Boyu Sersemlik

Az önce gazeteleri okurken öğrendim ki ÖSS sistemi yine değişiyormuş ve bu yeni sistemin 2010'a yetişmesi bekleniyormuş.Aklıma ilk gelen soru şu oldu:Yıllardır bir sistem nasıl ottutturulamaz ve nesil boyu sersem etme çabası böyle başarılı nasıl uygulanabilir?
Şahsım adına ÖSS'ye umut bağlayan kesimin en çok dar ve orta gelirli kesim olduğunu düşünmekteyim.Ailesinden kendisine kalacak bir mal varlığı olmadığının farkında olan ve yapacakları kendi çabalarının tekelinde olan bir kesim daha iyisi olabilme hayallerini ÖSS denen merete bağlamıştır.Ne yazık ki her yeni sistem de gençliğe ümit vermek yerine onları strese sokmak ve dersanelere,özel derslere daha büyük bir pasta dilimi ayırmaktan öteye geçememiştir.Bunlar göze alındğında da yüksek gelirli kesimin ÖSS'ye daha iyi olanaklarla hazırlanıp daha iyi üniversitelere girme şansı elde ettiğini görmekteyiz.Hoş bu olmassa özel üniversite kapısı da kendilerine açılacaktır.Var olan eşitsizliğin yeniden yaratıldığını düşünüp Marx' a hak vermemek mümkün olmuyor açıkçası.
Liselere giriş sınavının sistemi de değişti ve aşamalı oldu biliyorsunuz.Hesapta tek bir şans vermek yerine öğrencilere aşamalı bir sistemle daha iyi bir olanak ve şans sunuldu.Aksine 6.sınıftaki küçücük öğrencilerin haftasonlarını dersanelerde geçirip bir at yarışı oldukları hissi vermenin ötesine geçemedi bu sistem de.Çocuğunu dersaneye veremeyen aileler ise bu baskıyı kendilerinde daha erken hissetmiş oldular.
Geleceğe odaklı yaşayan ve şu anı fazlasıyla çalınan bir nesilden gelecekte ne bekliyoruz?

16 Ocak 2009 Cuma

Yap Boz

Yazmaya çok aç hissettim kendimi bu akşam.Kendimi kendime yazarak anlatmak niyetim.Sanki kendimle konuşurken kelimeler uçup gidiyor, anlamsız kalıyor; ama onlar yazıya dökülünce bir ateşkes anlaşması gibi ruhumun derinliklerinde imza buluyor.Kendini kelimeleriyle sorgulamaya çalışan yazınsal biriyim ben.Hiçbir edebi yanı olmaksızın sadece kendimi anlayabilmek ve de anlatabilmek için sayfalarca yazabilirim aslında.Bunu yaptıktan sonra ise en azından bir an için olsun arınmışlık duygusu elde edebilirim.Her şey düzelecek mi yazınca, dünya düzenim mi değişecek?Hayır , ama kelimelerle can bulan sesim bir an için odadaki boşluğu dolduracak.Yap bozun bir parçasını dahi doğru yerleştirdiğinde mutlu olabilen bir çocuğum ben...
Hayal kurmanın büyüsündeyim şimdi.Yaşadıklarımdan o denli keyifsizim ki başka bir dünyaya olan açlığımı doyuruyorum hayallerimle.Kendimi daha önemli hissetmek belki de amacım.Aslında hangimizin amacı bu değil ki?
Hala kendi değerimi başkalarının gözünden anlayacak kadar çocuğum.Sadece başkaları anlayışım değişti.Korkma bu değişiklik iyi bir haber...Toz pembe bulutların üzerinden seyreyleyelim dünyayı...

Hey Sen!

Tüm kötülüklerden arınıp yanında nefes almak istediğim bir liman şimdi o.Belki eksiklikleri tamamlayacağını düşündüğüm,belki de tüm bunların ötesine koyduğum.İhtiyaç dolu bakışlarıma set koydum.Nerdesin?

9 Ocak 2009 Cuma

Zaman Üzerine

Doğru yerlerde kullanıldığında tüm anlamı değiştirebilen imla kurallarına benzer zaman.Hızıyla başınızı döndürüp doğru yerleri es geçmeniz için bir çelme de takabilir ayağınıza.Ego denen kavramı üzerine ekseriyetiyle alıp bir kez gerçekleşmek ve özel kalabilmek üzerine adeta bir oyun yaratır.Öylesine de önemli adlerder ki kendini kötü yaşantılarda siz tarafından yanlış kullanılan bir varlıkken , iyi olan tüm hayatsal olaylarda ilaç olduğunu iddia ederek kullanımını kendi kendine gerçekleştiriyormuşçasına tüm alkışları üzerine çeker.
Öyle sanıyorum ki yaşamın ahengi zamana hükmedebilmekten geçiyor.Zamana hükmetmekten kastım onu dvdden izlenen bir film gibi durdurabilmek ya da ileri geri alabilmek değildir.Anlatmak istediğim zamanın doğru dozda,doğru şekilde alınması gereken bir ilaç gibi tüketiminin doğru yapılması gerektiğine olan inancımdır.Hiçbir kişisel düşüncenin evrensel bir doğru yaratamayacığını düşündüğümden doğrudan tek kastım farkındalıktır.
Evrendeki milyonlarca etki sebebiyle bazen kendini dahi istediği yönde kontrol edemeyen insanoğlu zamanını farkında olarak tüketse tüm kontrollerin dışında bir içsel denge yaratabilir kanaatindeyim.
Harcama kelimesini kendine yakıştıramayacak zamanlar geçirmeniz dileğimle...