BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS

29 Mart 2010 Pazartesi

KADINLAR VE “KAHRAMANLARI”

Yüzyıllardır süregelen kahramanlık kavramı ataerkil toplum yapılarından dolayı genellikle erkeğe atfedilen bir özellik olmuştur.Kadınlar da tüm yaşantıları boyunca kahramanlık kavramıyla kimi zaman gizliden gizliye kimi zamansa aleni bir şekilde haşır neşir olmuşlardır.Kahraman olan erkekler ve kahramanlığa muhtaç kadınların yüzlerce yıllık bir serüveni vardır.
Kadınlardaki kahramanlık atfetme güdüsü öncelikle babayı kahraman ilan ederek başlar. O baba ki erkeklerin en güçlüsüdür ve aynı zamanda savunmasız kızını hayata karşı koruyabilecek tek varlıktır. Babaya duyulan hayranlığın ileri boyutu oedipus kompleksi olarak da karşımıza çıkabilir. Oedipus kompleksinde hayranlık neredeyse aşka dönüşmüştür. Oedipus kompleksi olmasa dahi pek çok kadından babam gibi bir erkekle evlenmek isterim ya da hiçbir erkek babam gibi olamaz cümlelerini duyabiliriz.
Çocukluk döneminde babadan ya da bir erkek figüründen yoksun olan kızlar maalesef ki tüm hayatları boyunca bu figürü tamamlamakla bilinçsiz olarak uğraşırlar. Onlar hayatları boyunca bir kahraman arayıp dururlar. Sadece çocukluk dönemimde erkek figüründen yoksun kalmış kadınların değil aslında bütün kadınların gizlice aradıkları bir kahramanı vardır.
Özellikle ergenlik döneminde sanatçı bir erkeğe aşırı hayran olma durumunu hemen hemen tüm genç kızlar yaşamıştır. Erkekler de ünlü birine hayranlık duysalar da onların hayranlıkları genellikle kadınlarınki kadar aşırı olmaz. Çünkü kadınlar için hayranlık besledikleri o adam hayatlarının kahramanı olan bir prenstir ve onlar o prens üzerinden geleceğe dair romantik hayaller kurarlar. Hatta bazıları o prensi öylesine içselleştirir ki ona ait olduğuna ve onunla evleneceğine dahi inanır.
Kadınların mükemmel bir kahraman arama isteğinin adı psikolojide sindrella kompleksi olarak geçmektedir. Sindrella kompleksi olan kadınlar güvenle bağlanabilecekleri, herkesten üstün görebilecekleri, onları kayıtsız şartsız koruyacak ve mükemmel olacak bir adam ararlar. Bu kadınlar bağımsızlıklarını sığınma isteğine ve korkularına kurban ederler.
Ben tüm kadınların uç noktalarda olmasa da sindrella kompleksine sahip olduğunu düşünüyorum. En feminist diye geçinenimiz bile bazen onu koruyup kollayan bir erkeğin kollarında ağlamak, onu koruyan birinin olduğunu hissetmek ister. Toplumsal öğretiler öylesine ataerkil ki ne yazık ki biz kadınlar kendi ayaklarımızın üzerinde durduğumuz zaman sanki kadınlıktan uzaklaştırılmış ve savunmasızmışız gibi hissediyoruz.
Kısacası ataerkil toplum normları ve öğretileri modern kadının bile fark etmeden kabul ettiği normlar ve öğretilerdir. Bu öğretilerden olan “kahraman erkek” kendini sıklıkla gösterir. Kahramanlık erkeğe atfedilirken iyi bir kahramana sahip olmak da tüm kadınların düşlerini süsler.

14 Mart 2010 Pazar

Gizli Flörtler


Uzun zamandır bir kavram olarak bildiğim, ancak bugüne kadar tanımlama ya da anlatma gereksinimini duymadığım bir şeyden bahsetmek istiyorum sizlere: "Gizli flörtler"
Bazen belli belirsiz, adının konulmakta güçlük çekildiği bir tutku giriverir bir kadınla bir erkeğin arasına.Aşk ya da sevgi gibi bir kavram değil de daha çok bir tanımlanamayan bağ gibidir.Asla konuşulmaz ve asla var olduğu belli edilmez.Sadece bilinir, hissedilir.Arada bir sevgililik ilişkisinin var olabilmesi belki yakın arkadaş olmaktan belki de birtakım büyük farklılıklardan dolayı mümkün değildir.Bu yüzden de bu bağ yakın arkadaşlık ilişkisiyle yaşanan bir gizli flörte dönüşür.Yakın arkadaşlık etiketi hem kendilerinin içini rahatlatır hem de sosyal kabullerini sağlar. Kimsenin bilmediği, bilse de sanki konuşulması her şeyi değiştirecekmiş gibi konuşmadığı, anlatmaya cesaret edemediği bir ilişki biçimidir bu.
Asla bir aşka dönüşemeyecek, ama verdiği hazdan da zor vazgeçilecek güçlü bir şeydir. Kimi zaman bir dokunuş, bir sarılış, bir bakışta can bulur ve sonra yine gizler kendisini.Belki de taraflardan birinin güven arayışını dolduran, belki de hayatındaki kadın/erkek modelinin eksikliklerini tamamlayan bir bağdır...Uzun süre görüşülmediği taktirde ya da o bağı sağlayan sebebe duyulan ihtiyaç bittiğinde kaybolur.
Her duygunun aynı şekilde ya da aynı etik ilkelerle yaşanması mümkün değildir.Bu yüzden bu "gizli flörtlük" olarak adlandırdığım durum normal geliyor bana.Sezgisi güçlü ve görmeyi bilen gözler bu tarz ilişkileri etraflarında görecektirler.Kendine itiraf edebilecek olanlarınız ise böyle bir şey yaşadığının farkına varabilirler.

5 Mart 2010 Cuma

Oyunbozan

Yağan yağmurlar benim ruhumu yıkıyor gibi...İç organlarımı, derinlerimi yıkıyor hatta...Arınamıyorum üzerime yapışmış, içime işlemiş dünya pisliklerinden...Bir kez daha yeniden başlarken merak ediyorum daha kaç kere başladığım noktaya döneceğimi...Kaç kere dizleri kanayan bir çocuk gibi eve dönüp yaralarıma merhem bekleyeceğim? Bir kere daha o oyuna nasıl dahil olacağım düşebileceğimi bildiğim halde? Herkesin kendisi söz konusu olduğunda oyunbozan olduğunu görmek için henüz küçük değil miyim ki? Herkesin pisleştiği bir nokta var...


Birine biraz bırakıversim kendimi beni tutsun diye pat diye düşüveriyorum.Hem de çukura...Hiç kimse beni tutma vaatlerini yerine getirmiyor.Hiç kimse o anlattığı kişi olmuyor.Herkes pazarlıyor kendini ve hiçbiri etik kodları yüksek bir pazarlamacı değil ne yazık ki... Hiçbir başlangıç hiçbir sona benzemiyor.Bir şey bitecekse bitmesinin doğası gereği kötü olması gerekiyor.

Birinin başkaları ile olan tartışmalarına çok dikkat etmek gerektiğini öğrendim. Tartışma olduğunda o biri bana diğerlerine davrandığı gibi davranacak çünkü...Tamammen aynı olmasa da benzer. Kumaşı aynı olan tartışmalar aynı bahanelerin farklı kanalizasyonları gibiler.Hepsi pis sonuç olarak...

Hepimiz oyunbozanız.