BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS

24 Ağustos 2010 Salı

İpotek

Çok sevildiklerinde hayatlarını tek bir adamdan ibaret yapmayı kabul edebilecek kadınların şuursuz mutluluğunun aksine karşı cins tarafından çok sevildiğimde dehşete kapılıyorum. Hele de karşı cins yoğun aşk beslemeye başlamışsa içim içimi kemiriyor, elimi kolumu koyacak yer bulamıyorum bir süre. İlk soru: Şimdi ne yapacağım? Daha önce ne kadar kontrol etmeye çalışırsam çalışayım kontrol edemedim zaten.Benim için çok sevilmek çok zarar görmekle eşit bir şey.En basit haliyle bana aşık olan her erkek bir ipotek bedeli ödetti bana. Kasti yapmadılar, belki de bir şey yapmadılar, ama hep ortada benim kendimi suçlu hissetmemi sağlayan bir şeyler vardı. Çünkü ne kadar çok şey verirlerse sosyal dünyanın genlerimize kattığı karşılıkta bulunma kuramı her zaman devreye giriyor ve benim de bir şeyler yapmam gerekiyordu.Hiçbir şey yapamadığım durumlarda diyetimi kendi kendimi yiyerek fazlasıyla ödedim sanırım.Ta ki psikoloğum gözlerimin içine bakıp "Sen bu kadar Tanrı mısın? Sence bunları hissetmelerinin sebebi sadece sen misin, bırak da o karar versin bunlara değiyor musun değmiyor musun" diyene dek.Bunun üzerine aylarca düşündüm. Ben her şeyin tek sorumlusu olacak kadar Tanrı'mıydım?
Aşkı tam tatmamış olabilirim, ama gözlemlediğim kadarı bana hep bir insanı fazla abartma haliymiş gibi geliyor. Ve biri beni abarttığında sadeliğimde uzaklaşmak istemiyorum.Sadece "ben" olabilme halim o abartının içinde erisin istemiyorum. Hem en özel olmayı isterken hem de beni abartmasınlar, çünkü bir gün uyanırlar gibi sapkın bir düşünceyle her şeyi elime yüzüme bulaştırıyorum. Tüm bunların temelinde bir gün herkes gider ve bu yüzden hiç kimseye sonsuz güvenle yaslanmamalıyım düşüncem yatıyor. Birileri gitmese de benim birilerini göndermem gerekiyor hep.Öyle ya da böyle bir kaybetme durumu sürekli söz konusu.
Evet, ben sahip olduğu şeylerle şımaran değil, sahip olduğu şeylerle dehşete kapılan kadın olmayı tercih ettim,bir gün her şey bitiyor nasıl olsa diye.Bu yüzden anı delicesine yaşamayı becerenlere oldukça imreniyorum.
Belki bir gün ben de yapabilirim...Kim bilir, belki de o kadar Tanrı değilimdir ve bu yüzden bir şey hissetmeyi ipotek altına alınmak olarak görmem bir gün...

Dipnot: Bu yazı buraya bu kadar aleni ve imasız yazılmış ilk yazımdır.İfşa ettim, evet.

13 Ağustos 2010 Cuma

Depresyongül'den Nağmeler


Melankoliden haz alan ve bunla var olup büyük laflar eden ergen ruhlar gibi değilim artık. Aksine depresif ruh halimden oldukça sıkıldım. Hiçbir şeyi yakıştıramaz oldum kendime. Her şey etrafımda onlarca hızıyla akıp dururken ben sadece toplama işlemindeki bir sıfırmışım gibi etkisiz eleman modundayım. Tonlarca rönesans yazdım buraya.Tonlarca kez her insan gibi ben de düştüm kalktım. Şimdi bu kadar büyük sebepler yokken bunca zaman biriktirdiklerim yüzümden öyle bir dibe vurdum ki çıkamıyorum.
Ne kitap okumak, ne film izlemek, ne gezmek,ne uyumak ne de uyanmak istemiyorum.Bir de herkesin maskeleri gözüme gözüme battıkça daha da bir çıkasım gelmiyor dış dünyaya. Sanki her yer yangın yeri. Herkesin sözcüklerinden, mimiklerinden akan sahtelik beni daha da delirtiyor. Hele de yakınlarımınkine hiç tahammül edemiyorum.
Mutlu insanlara anlam veremiyor ve onlara da tahammül edemiyorum. Esasen kendime tahammül edemiyorum. Bir şey isteyince olmamasına o kadar çok alıştım ki bir şey istemekten korkuyorum.
Hareket etmekten ölümüne korkuyorum! Dondum! İlerleyemiyorum hiç bir yere. Bir adım atabilecek cesarete ihtiyacım var, kaybettiğim sebepleri bulmam gerek.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Yarış


Yarış bir başkasıyla kıyaslanarak yapılan şey midir ki illa? Herkes gizliden gizliye başkalarıyla yarıştığı için bölük pörçük karakterler yanılsamasıymış gibi geliyor bana. Bazen herkes o kadar tutkuyla yarışıyor ki benim pabuçlarım o yarışa girmeye elvermiyor. Ben hep zannetim ki ben benim pabuçlarıma sahip kişilerle yarışabilirim sadece...Ben hep zannettim ki elmayla armut kıyaslanmaz. Ve ben hep zannettim ki insanın en büyük yarışı kendiyle olmalı...
İnsanlar hunharca birbirini ezmeye çalışırken ben de hunharca kendimi eziyordum. Sağdaki, soldaki değildi derdim. Hep aynı şeyi sorup duruyordum kendime: İçinde bulunduğun şartlara göre elinden gelenin en iyisini yaptın mı? Daha iyi ne yapabilirdin? Yani Ali'yle, Veli'yle bozmadım kafayı hiç.
Sonra bir gün herkesin kafayı Ali'yle Veli'yle bozduğunu fark ettim. Ve etrafımdaki pek çok insanın da Ali, Veli yansıması olduğunu...Ve de korktum. Çünkü ben başkalarına odaklanma eziyetini bu kadar kaldırabiecek biri değildim.Kendimle uğraşmayı bırakıp tonlarca insanla uğraşmaya kalkmak zor ve komikti bana göre.
Bazen durup etrafımdakilerin anlam veremediğim yarışlarını izliyorum. İçlerinde beni özne olarak kabul edenler de var. Beni yarışılacak bir özne olarak seçenleri görünce kendime daha önce hiç bakmadığım bir gözle bakıyorum. İnsanın kendini gerçekleştirmeye çalışmaktan vazgeçip bir başkasıyla yarışmaya çalışacağı kadar matah bir özne ne ara olmuştum?
Ben hiç mi etrafıma bakmıyorum a dostlar? Bakıyorum, ben de kıskanıyorum zaman zaman. Ama o kıskandıklarımın içinde bulundukları şartlar farklı. Onlar gibi olmaya çalışırsam komiğin alası olurum.
Herkes kapısının önünü temizlese tüm sokaklar temiz olur misali herkes önce kendiyle uğraşsa insanlık ne mis olur değil mi?
Hepimize iyi yarışlar(!)